Sahi On Dört mü Şubat?

Bu yıl da 14 Şubatı ıskaladım :) Şirkete başkaları için gönderilmiş çiçekler ve hediyeleri seyrederek geçti tüm günüm. Eskiden çok üzülürdüm bu duruma ama artık pek öyle değil. Hatta bazen gerçekten bir ilişkiyi yürütmek, birine bağlanmak, bu sorumluluğa sahip olmak bana göre mi acaba diye düşünüyorum. İşin garip yanı bazen böyle düşünüp bazen de yalnızlıktan yakınmam. Sanırım her şey gibi bu da zamanını bekliyor. Belli ki benim için bir ilişki kurma zamanı değil henüz. 

Ben de bugünü geçmiş ve şimdiki sevgi anlayışını bendeki repertuar üzerinden karşılaştırarak geçireyim o zaman. 

Tarih derslerini hiçbir zaman sevmediğimden mütevellit, insana dair kadim bilgileri her zaman şarkılardan edinmişimdir. Evvel zaman sevgilerindeki içtenlik ve nezaket günümüzde yerini yozlaşmış bir histeriye bırakmış. Bunu şarkılar çok net gösteriyor. Şimdilerde aşk zannettikleri şeyi akıl almaz mısralarla anlatmışlar. Sevgiliye edilen beddualar bestelenmiş zavallı portelere. Aslında bu yozlaşma çok yeni başlamamış ama klasik musiki penceresinden bakınca eski de sayılmaz. Şimdilerde büyük sanatçı diye anılan o yorumcular aslında yozlaşmanın temellerini bu tarz berbat şarkılarla atmışlar. Modernizme (!) yenik düşen klasik musiki ile birlikte gerçek sevgi de tozlu raflarda yerini almış. Yazımı eski sevdalara ait bir güfte ile sonlandırayım bu akşam. Kalın sağlıcakla..

"Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır.

  Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır.

  Son darbe i kalbim yine ismin olacaktır.

  Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır."

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evvel zaman

İşte Benim Serüvenim 4

Anlam Üzerine