Çocukluk ve ilk gençlik zamanlarımda maruz kaldığım gay, top, kız gibi can acıtan sözlerden kurtulmak için çoğu zaman konuşurken sesime bile dikkat ederdim. Dublaj yapıyormuş gibi. Aman sesim ince çıkmasın konuşurken diye bayağı bir çaba sarf ederdim. Bu da yetmezdi, okulda, teneffüste bahçeye çıkınca kimlerin yanında oturmalıyım, nelerden bahsetmeliyim, eğer benimle alay ederlerse, derste devam etmemesi için konuyu nasıl değiştirmeliyim, eve gidince yüzümden üzgün olduğumu anlamasınlar diye mimiklerimi nasıl kontrol edebilirim bütün bunları ince ince ayarlamaya çalışırdım. Ama pek de işe yaramazdı. Yirmili yaşlarıma kadar yaşadığım bu çileli hayata bir de o dönem başımıza gelen ekonomik sorunlar da eklenince vücudum bütün bunları artık kaldıramadı. Bir gün gözlerim kör olacak diye aşırı bir kaygıyla ecel terleri içerisinde evde bir sağa bir sola koşuştururken buldum kendimi. Gözlerim durup dururken neden kör olacaktı, bu anlamsız kaygı da neydi hiç anlayamamıştım. Tarif edilemez sıkın...
37 yıllık hayatımda anlam arayışım ile kanaat getirdiğim sonucun tam bir özetini yazmış Samiha Hanım. Ben var olmanın anlamının tam da bu şiirdeki gibi olduğuna inanıyorum; "Ruhum bir kalıbın esiri olmadan evvel, elimi bir el tuttu... Ve bana, güneşleri, seyyareleri, semavatın acayibini gezdirip, seyrettirdi. Nihayet bir aleme getirerek; - "İşte misafir olacağın yer... Burası dünyadır!" dedi. Şaşkın şaşkın etrafıma bakınırken de devam etti: - " Burada herkes kendi istidadına göre bir tohum eker ve mahsul devşirir... Para, kadın, evlat, mevki, rütbe, şan ve şeref insanların en çok ekip biçtikleri tohumlardır... Sen de keyfine göre bu dünyaya bir çekirdek ekip mahsul topla!..." Böylece kimsenin kimseyi görmeden çalışıp didindiği bu patırtılı aleme ben de katıldım... Ben de onlar gibi ekip biçmeye başladım. Ama bütün tarlalar benim olsa, tohumların, sabanların tek sahibi sade ben olsam, gene de geldiğim alemlerin zevkine takılı kalan gönlüm, bir türlü ...
Bugün bir arkadaşla sohbet ederken sözü geçince durup düşündüm. Otuzlu yaşların son çeyreğine dayandı ömür. Filmi başa sarıp seyrettiğim zaman terazide acılar ağır basıyor. Geçmeyen pek az dert kalıyor aslında. Problemler, paydos zilleri çalınca sonbahar yaprakları gibi dökülüp gidiyor insanın hayatından. Kış güneşi mutluluklar zaten içimi ısıtmaya fırsat kalmadan kayboluyorlar. Hayatımın en problemsiz zamanlarını yaşıyorum şu sıralar. Burada henüz bahsetmediğim büyük badireler, kalıcı izlerini bırakarak veda ettiler. Acıların, sıkıntıların, ızdırapların faturasını ömürden ödüyormuş insan. Ben bu faturadan bu yaşıma kadar habersizdim. Sorunları çözerek refaha erdiğim zaman hayata kaldığım yerden devam edeceğim sanıyordum ama yanıldım. Farkettirmeden alacaklarını da alıp gitti yıllar. "Ellerim semaya doğru yalvardım yıllarca. Dursun zaman! Dönmesin mevsimler. Tanrım! Bana ümit ver. Heyhat! Yine mevsimler dönecek, Yine yapraklar düşecek, Gid...
Yorumlar
Yorum Gönder