Kayıtlar

İmtihan

 Zorluklar yine misafirim oldu bu aralar. Acılar vefalı bir dosta benziyor:  Terketmiyor, her fırsatta sarıp sarmalıyor insanı.  Önce hiç bitmeyecek, hep sağanak yağacak gibi geliyor, sonra da bir bakıyorsun Gökkuşağı altında bir sakinlik, bir huzura bırakıyor yerini. Her sıkıntı bir tecrübe, bir bilgelik katıyor insana. Öyle bir öğretmen ki bu, ders almayan yok. Acının armağanı bize kattığı güç ve dirayet.  Şu an yaşadığım bu zorlukları on yıl evvel yaşıyor olsam bu cümleleri kurmayı hayal bile edemezdim. Ruhsal gelişmişlik tam da buymuş demek ki.  "… Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş, beklemekte Acılar gözlerini dikmiş üstüme, nöbette Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum Hadi gelin üstüme, korkmuyorum..."

Gece

Hayat market poşetlerini taşımaya benziyor. Hevesle eline aldığın, yürüdükçe ağırlığını daha da derinden hissettiğin, kısa sürede de tükettiğin. Bu aralar bana market poşetlerim çok ağır geliyor. Bir poşet var ki taşıdığım, canımı çok yakıyor. Öyle ki ellerim yara, bere içerisinde. Taşıdığım bu yalnızlık çok ağır geliyor. Yalnızlık insanı canından bezdiriyor.  Böyle zamanlarda sabahları uyanmak bile istemiyor insan. Uyanmak hatırlamak demek. Uyanmak rüya aleminde unuttuğun bütün o problemlerin geri gelmesi demek.  Gece yok olmak gibi birşey benim için. Beraberinde bütün o dertlerin de yok olması. Her şeyin anlamsızlaşması, anlamın bile anlamını yitirmesi. Fırtınanın dinmesi ve yerini sessiz viranelere bırakması.   Gece hayata kısa bir mola vermek gibi. Bazen gece hiç bitmesin, rüyaların sonu gelmesin istiyorum. Karanlık beni sarsın, saklasın. Kimse beni bulamasın. Gece beni bırakmasın. "Tesadüfen gelmişim hayata, mecburen yaşıyorum. Doğarken neden ağladığımı yaşarken...

Kırılmak Kolay, Toparlanmak Zor: Rüzgar Kırdı Dalımı

Yıllar önce anlamıştım. Kendimi de çok uyarmıştım. Ataletin pişmanlığı ağır olacak. Hayatı kaçıracak, bir daha da yakalayamayacaksın. Hayattan intikam almak için yol verdiğin dostlukların yeri boş kalacak, dolmayacak bir daha. Hep söyledim kendime. Kendim söyledim, kendim dinledim. "Rûzgâr kırdı dalımı Ellerin günâhı ne? Ben yitirdim yolumu Yolların günâhı ne? Ne kış dedim ne bahâr İçtim sabâha kadar Erken ağardı saçlar Yılların günâhı ne?" Bazen kendimizi kaybediyoruz… ama yeniden bulmanın yolu, bazen bir cümleyle başlıyor.   Eğer bu satırlar sana da tanıdık geldiyse, yorumlarda buluşalım.  

Zaman

 Ağaçlar tomurcuk vermeye hazırlanıyor. Mevsim ilkbahara gebe. Yıl çoktan yeniledi kendini. Nereden baksan eski, motonon bir dönence. Geçenlerde hayal kurarken yakaladım kendimi. Yurt dışına gider iş bulurum, havam değişir falan derken kalakaldım birkaç saniye. Bunları yapmak için geç değil mi? 40 yaşıma pek bir şey kalmamış iken nedir bu ergen hayalleri?  Gençlik zamanlarımdan bu yana, geçen her yıl benzer hayalleri kurmuşumdur. Kısır bir döngünün içerisinde, sanki zaman da sene ile başa sarıyormuş, yaş geçmiyor, ömür bitmiyormuş gibi... Şimdi elde etmek varsa bir de son demlerde. Arzulanan her ne ise sahip olmak varsa son perdede, "Aldı felek, çaresi yok, Acısın Allah bana. Geç buldum, Çabuk kaybettim, Hicran oldu hayat bana!"

Dönüşüm

 İnsan hayat serüvenine yelken açtığı ilk andan itibaren karaya ulaşıncaya dek sürekli bir değişim, çoğunlukla da gelişim halindedir. Anladığım ya da kendimde gözlemlediğim kadarıyla bazı dönemler bu değişim hızlanıyor. Sezgisel güç artıyor, kişinin kendine verdiği değer artarken çevresindekileri daha az umursar / önemser oluyor. Bazı acılar tecrübeye, bazıları pişmanlığa evriliyor. Bazıları ise mumyalanmış gibi ilk haliyle zamana meydan okuyor. En avam tabirle hayat insanı şekilden şekile sokuyor.  Tekamül kadehinden yudum yudum içerken de çevresindeki insanların değişimini hayretle karşılıyor insan. Bu çelişkiye isterseniz bencillik de diyebilirsiniz tabii. Yıllar sonra karşılaşılan bir dostu ya da akrabayı bıraktığı gün ki gibi bulmayı ummak bir nevi bencillikdir bana göre. Hele ki kendisi bu denli değişmişken insan.  Aşağıda güftesini paylaştığım şarkıyı dinlerken ben bunları düşündüm. Bakalım siz nasıl yorumlayacaksınız. "Sen hep beni mazideki halimle tanırsın. ...

Destina

Zinho simsiyah çok güzel bir çocuktu. Öylesine açtı ki, çöplükte bulduğu bozuk etleri daha ateşte ısınmasını bile beklemeden yemeğe başladı. Ertesi gün zehirlenerek ölmüş halde bulundu. Üzerinde kimliği olmadığı için onu herhangi bir Z gibi gömdüler. Kenarda kalmışların ismi olmaz ki.... -Carolina Maria de Jesus Hayat öylesine zorlu bir yolculuk ki, dehşete düşmemek olanaksız. Yer yüzündeki her canlı yaşam mücadelesi içerisinde debelenip duruyor.  Bazen acaba ben mi hep olumsuz düşünüyorum dediğim oluyor elbette ama etrafımda uçuşan kuşların cıvıltılarının beni neşelendirmek yerine zorlu hayatlarını düşünerek hüzünlendirmesini depresif ruh halime bağlamak olayı fazlasıyla basite indirgemek olacaktır diye düşünüyorum.  Acıyı körükleyen bir şey daha varsa o da yalnızlıktır bence. Birisini sevmek, sevildiğini bilmek, acını onunla paylaşmak ve desteklenmek hayatı yaşanır kılan en değerli şey olmalı. Hele ki "Kenarda kalmış" lardansan... Peki ya bundan da yoksun ise insan?.... Yaz...

Eskimiş Gömlekler

    Hayatımın hiçbir döneminde ölümün bir son olduğuna inanmadım. Dünyada yaşadığımız hayat bana göre sonsuz varlığımızın çok küçük bir bölümü. Buna inanmanın huzuru hayat yolculuğunda bana her zaman destek olmuştur.    Belirli bir yaştan sonra üst jenerasyonun vefat haberleri daha sık gelmeye başlıyor. Yakın zamanda yine bir vefat haberi ile sarsıldım. Günlerce kendime gelemedim. Depresif bir etki altında eğlenceli melodiler bile hüzünlü geldi kulağıma.    Bugün de Mevlevi bir hocanın, vefatından sonra talebesinin rüyasında söylediği sözler geldi aklıma. "Neden bizi terkettiniz efendim?" diyen öğrencisine cevaben; "Meşküre, gömleğim eskidi" diyor büyük zat. Kimileri yepyeni gömlekleri de çıkarıp terk ediyor Dünya planını ama eskidikçe gömlekler, bilinmeze yolculuk çanları iyice dalgalanır oluyor kulaklarda.    Carolina da acı dolu satırlarında şöyle tarif etmiş bu yolculuğu: " Dünya bir dans pisti. Herkes dans ediyor. Acı dolu bir dans bu. Unutul...