Eylül

 Eylül ayını her zaman sevmişimdir. Serin rüzgârı, uçuşan sarı yapraklar, yaza veda, sonbahara da merhaba dediğimiz mistik bir ay. İçimde hep garip bir huzur hissi uyandırır. Herkes başka yaşar bu ayı. Kimine taze bir aşk, kimine melankoli. Kimine coşkun bir sevinç, kimine kasvetli, soğuk, gri bir ızdırap. Eylül bana hep arada kalmışlığı hissettirir. Ne yaz, ne de kış. Ne çemberin dışında, ne de içinde. Hayatımı hep böyle yaşadım ben. Arada, arafta. Kızlı erkekli kümelenmiş gruplardan hangisinin yanında durmalıydım? Dizilerden mi bahsetmek gerekirdi, maç sohbeti mi yapmalıydı? Yolda kalabalık gruplar ayrık kümelere dönüştüğünde ben nerede duracaktım? Karşıdan karşıya geçerken yeşil ışık yanacaktı, bunu öğrettiler. Bunu neden es geçmişlerdi ki? Evet eylül de araftı. Eylül bendim. Benim ayımdı eylül. Neden sevmeyecektim ki eylülü?

"Eylüldü

Di ‘li geçmiş bir zamandı yaşadığımız.

Adımlarımızın kısalığı bundandı.

Bundandı gözlerimin durgunluğu.

Sarı sıcak cümlelerde sözün kadar yalan,

Ellerin kadar ıssız,

Sen kadar zamansız molalar veriyordum.

Ve çocuksu bir bencillikti hüznümüz.

Dedim ya… Eylüldü.

Savruluşu bundandı kimsesizliğimin…"

Kalın sağlıcakla....

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evvel zaman

İşte Benim Serüvenim 4

Anlam Üzerine